


Zürih-Londra Antlaşmaları, NATO üyesi İngiltere, ABD’nin Türkiye ve Yunanistan arasında siyasi bir denge yaratarak, muhtemel çatışmayı önlemek ve adadaki İngiliz üslerini garantiye almak için yapıldı.
Kıbrıslılara “Bağımsız cumhuriyet kurduk” diye pazarlanıyorsa da; Cumhuriyet, NATO güçlerinin kurdurduğu ve çatıştırdığı, etnik çatışmayı, ENOSİS ve Taksim’i hedefleyen yeraltı örgütlerine üye çevrelerin, yönetimine verildi.
Antlaşmalar için Kıbrıslılara sorma gereği bile duyulmadı. Makarios asla antlaşmaları içine sindirmeyerek, Londra’da imzaların atılacağı son ana kadar çeşitli gerekçeler öne sürerek, karşı çıkmayı sürdürdü.
Üç garantörün ve özellikle Yunanistan’ın baskıları ile imzayı attı.
Antlaşma sonrası Kıbrıslı Türk yüzde 20’lik bir azınlığa siyasi eşit haklar verilmesini hiç içine sindiremedi.
Halka yaptığı konuşmalarda, verdiği demeçlerde Kıbrıslıları bir bütün olarak görmedi, kendini sadece Kıbrıslı Rumların Cumhurbaşkanı olarak görerek, “ENOSİS hedefine ulaşmak için cumhuriyetin bir sıçrama tahtası olduğunu” ifade etti.
Yeni cumhuriyetin yönetim kademelerine kendini Yunanistan ile birleşmeye adamış EOKA örgütünün en aktif üyelerini atayarak, iki toplumun iş birliği yapmasının önüne en büyük engeli koydu.
Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ne inanmayan, Cumhurbaşkanı Muavini Fazıl Küçük ve Türk bakanlarla sağlıklı iş birliği yapmayan bir yönetim kadrosu ile devlet yönetmek nerede ise imkansızdı.
Kıbrıs Türk tarafı İngilizler ve Türkiye ile iş birliği içinde tüm antlaşma süreçlerinde yakın iş birliği yaptılar.
Türkiye’nin verdiği talimatlara uyarak, antlaşmaları imzaladılar. Bu geçen süreçlerde ve Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Türkiye’deki “Seferberlik Tetkik Kurulu” altında, 1958 yılında kurulan ve Türkiyeli subayların yönetimine verilen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), adaya silah ve mühimmat yığmaya ve Türkiye’de Kıbrıslı Türk gençleri eğitmeye devam etti.
Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarına ve özellikle meclislere TMT üyelerinin seçilip atanmasına özen gösterildi. Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Raif Denktaş her fırsatta Kıbrıs Rum toplumuna olan güvensizliği ve “Taksim” siyasetini ifade etmekten çekinmedi.
Makarios’un içine sindiremediği Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Türklere verilen haklar konusu Anayasa’da 13 maddelik bir değişiklik yapma talebini doğurdu.
İngilizlerle yaptığı istişarelerde ışık gören Makarios, konuyu Ankara’da Türk Hükümetine taşımasına rağmen, olumsuz yanıt aldı.
Kıbrıs Türk tarafı da bu önerilere şiddetle karşı çıkınca, çareyi dayatma yapmakta buldu.
Burada Cumhuriyet kurulduktan sonra bile “Elmas” isimli tekne ile Türkiye’den Kıbrıs’a TMT için silah taşınma olayının ortaya çıkması Makarios’u “Akritas Planı“nı hazırlamaya itti.
Kıbrıslı Türkleri cumhuriyete isyan eden toplum olarak göstermeye dayalı bu plan çerçevesinde devlet içinde EOKA üyelerinden terör grupları oluşturuldu.
Yunanistan hükümetinden gizli olarak yürütülen bu faaliyetler, Yunan ordusu içindeki belli kesimler tarafından silah, teçhizat ve eğitim desteği gördüler.
İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis, CIA’den komünist avı için aldığı paralarla polis teşkilatını bu amaçlar doğrultusunda örgütledi.
Aynı dönem içinde Yorgacis, çeşitli yerlere bombalar koydurarak provokasyon yaparken, TMT de camilere bombalar koyarak iki toplumu arasında gerginliği tırmandırarak, 21 Aralık 1963’te iki toplumlu çatışmanın zeminini hazırladılar.
Toplum liderleri, aktif olarak öne çıkıp, çatışma ve terörü durdurma yerine körüklemeyi tercih ettiler. AKEL pasif davranarak, toplumsal çatışmaların yarattığı yıkımın önüne geçmek için yeterince uğraş vermedi.
Garantörlerden Türkiye adaya çıkarma yapma tehdidinde bulunurken, Yunanistan ve İngiltere etkin olmaktan geri durdular.
Göstermelik olarak barış sağlama bahanesi ile araya giren İngiltere adadaki askeri varlığı ile Taksim tezine destek vererek, iki toplumun ayrılığına katkı koydu.
Türk liderliği cumhuriyetten çekildiğini açıklayarak, Makarios’a istediğini verdi. Bununla birlikte Taksim tezine uygun olarak, güvenlik gerekçesi ile Kıbrıslı Türkleri belli bölgelere toplayarak, mağdur edebiyatına sarılarak ayrılığı teşvik etti.
İngiltere’nin önderliğinde yapılan barış görüşmelerinin sonuçsuz kalması ve ABD’nin devreye girmesi, Makarios’un Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletler’e taşımasını getirdi.
Birleşmiş Milletler’de yapılan tartışma 4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıslı Rumların resmi hükümet olarak tanınmasını ve adaya yine onların onayı ile Birleşmiş Milletler Barış Gücü konuşlandırılmasını doğurmuştur.
Bu kararın Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının onayı ile alınması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Rumlara hediye edilmesi tarih boyunca hep gizlenmiştir.
Makarios bu kararla birlikte, anayasada değişiklik yapmadan, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “zorunluluk doktrinine” dayalı olarak dönüştürmüştür. Buna göre;
1-Üst Mahkeme ve Anayasa Mahkemesi Yüksek İdare Mahkemesi olarak değiştirildi
2-Kıbrıs Rum Cemaat Meclisi ortadan kaldırılarak Millî Eğitim Bakanlığı kuruldu.
3-Kazalarda kurulan ayrı belediyeler birleştirildi.
4-Kıbrıs ordusu yerine Rum Milli Muhafız Ordusu kuruldu
5-İki toplumdan oluşan polis gücü sadece Rumlardan oluşturuldu.
6-Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı ve Temsilciler Meclisi üyelerinin görev süresi uzatıldı.
7-Kıbrıslı Türklerin seçme ve seçilme hakları askıya alındı.
1965 yılında Doktor Küçük’ün cumhuriyete dönme talebine, bu değişiklikleri kabul şartı getirilerek, Meclis Başkanı Glafkos Klerides tarafından reddedildi.
Bu gerçekleri bilerek, ayrılıkçı, ırkçı siyaseti reddederek, insan haklarına saygı duyarak, tüm bu olayların sorumlularını yargı önüne çıkaracak, zarar görenleri tazmin edecek, yabancıların uşaklığını yapmayan Kıbrıslılar olarak Avrupa Birliği üyesi bağımsız, birleşik Kıbrıs için, gelin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne nasıl döneceğiz onu tartışalım.