Ana Sayfa Güncel Türkiye halklarının büyük çoğunluğu Erdoğan’a karşı

Türkiye halklarının büyük çoğunluğu Erdoğan’a karşı

7
0

Üniversitelerde yapılan boykotlardan sokaktaki eylemlere, mücadele “Birleşerek kazanacağız” sloganıyla ortaklaşıyor. Halk her yerde Erdoğan’a karşı bir arada. Akademisyen Prof. Dr. Aylin Topal, cephe siyasetinin önemine vurgu yaparak “Birbirine zıt görüşler, tek adam rejimine karşı aynı safta buluşuyor” dedi.

RADİKAL – Saray rejiminin bir hafta önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ile başlattığı operasyon dalgası ülkede yeni bir fitilin yakılmasına yol açtı.

Diplomanın iptali sonrası İBB’ye çekilen operasyonlar, belediye başkanlarının tutuklanması halkın sokaklara dökülmesine neden olurken yaşananların ardından artan gözaltı ve tutuklama furyası da toplumun geniş kesimlerinin eylemlerini karşısında buldu.

Rejimin yeni dönem inşası için kurduğu planlar başta gençler, kadınlar, işçiler, emekliler, emekçiler olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin direnişi karşısında zayıfladı.

Aradan geçen kısa süre içerisinde halkın meydanlara sığmayan tepkisi meselenin İmamoğlu özelinde olmadığını da ortaya koyarken üniversitelerde, sokaklarda, iş yerlerinde kurulan ortak cephe, toplumun öfkesinin ve mücadelesinin tek adam rejimine karşı geliş olduğunu gösterdi. Üniversitelerde boykot örgütleyen gençlerin, sokaklardan haykıran kadınların, bir arada mücadele zeminlerini geliştirmeye çalışan yurttaşların “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganıyla bütünleşen tek adam rejimine karşı geliş, yeni dönemin mücadele hattını da ortaya koydu.

Bugünün BirGün’ü

AKP’DE SOKAK KORKUSU

İktidar bloku, rejime karşı mücadele eden halkı ise CHP üzerinden hedef aldı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Uluslararası Basın Kuruluşları Bilgilendirme Toplantısı’nda açıklamalarda bulundu.

Soruşturmanın bağımsız makamlar tarafından yürütüldüğünü savunan Yılmaz Tunç, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından başlayan eylemlere ilişkin  “Savunmanın yapılacağı yer sokaklar değil, adli makamlardır” yorumunda bulundu.

Tunç’un basın mensuplarının sorularını yanıtlarken ise canlı yayınların kesilmesi dikkat çekti. AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sözlerine tepki göstererek protesto hakkını kullananların istismar edildiğini savundu. Çelik, “Gündemi kendi kurultay sürecinin parçası yapıyor. Protesto hakkını kullananları da istismar ediyor. Süreci siyasi amaca malzeme etme çabası var” dedi.

Öte yandan yaşananlar dış basında da geniş yankı bulurken halkın AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a karşı gelişi gazetelerin manşetlerini süsledi.

TÜRKİYE ERDOĞAN’A KARŞI

Fransız Libération gazetesi, Saraçhane’deki gaz maskeli ve semazen kıyafetli eylemcinin fotoğrafını manşetten verdi. “Türkiye Erdoğan’a karşı” başlığıyla verilen yazının spotunda “İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı’nın tutuklanmasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hız kesmeyen protestolar Türkiye cumhurbaşkanına meydan okuyor. Cumartesi büyük bir protesto planlanıyor” denildi.

The Guardian, eylemlere ilişkin olarak, “CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu desteklemek için değil, Türkiye’nin bir otokrasiye sürüklendiğini düşündükleri için toplandılar” değerlendirmesini yaptı.

“OTOKRASİYE BİR RET”

The Guardian’da protesto eylemlerine ilişkin editoryal bir analiz yazısında protestocuların yalnızca İmamoğlu’nu desteklemek için değil “Türkiye’nin bir otokrasiye sürüklendiğini düşündükleri için” toplandığı ifade edildi ve Avrupa ülkelerinin Türkiye’de yaşananlar karşısındaki sessizliğine dikkat çekildi.

DİRENİŞ NE NOKTADA?

Yaşananları değerlendiren Akademisyen Prof. Dr. Aylin Topal, “Ülkede yaşanan toplumsal ayaklanma çok doğal olarak kendine benzer nitelikteki direniş örnekleriyle karşılaştırılıyor. Dolayısıyla bugün insanların aklına gelen ilk şey Gezi Direnişi oluyor. Ancak bugünün koşullarını değerlendirirken en baştan şunu belirtmekte fayda var. Gezi Direnişi, kent haklarından doğan, çeşitli kimlikleri barındıran ve doğrudan sol popülist öznesini arayan bir direniş ekseninde devam etti. Bu anlamda bir yere kadar başarılı da olundu. Bugüne yansıyan ‘çapulcular’ öznesi bunun bir örneği. Ancak sonuç itibarıyla Gezi’nin doğrudan siyasi örgütlenme ekseni zayıftı ve zaman içerisinde de o eksen yitirilmeye başlandı” diye konuştu.

Prof. Dr. Aylin Topal

Topal değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bugün yaşananları ise doğrudan politik bir hamle olarak görmemiz gerekli. Gezi’nin deneyimlerini unutmadan, bugünü yeni stratejiler ve yeni örgütlenme araçlarıyla değerlendirmek bu açıdan önemli.

Çünkü bugünün doğrudan politik hamle olmasının ana sebebi konunun İstanbul’u en başından beri aşıp, tüm ülkeyi kapsaması. Bu noktada da rejimin prosedüsel demokrasi ekseninden dahi çıkıp, kurumsallaşmasına dair halkın geniş kesimlerinin birlikteliği mevcut.

Dolayısıyla doğrudan rejime karşı bir öfkenin toplumsallaştığı ve yaşamın her alanına yayıldığı bir direniş hareketi bu. Eylemlerin içerisindeki politik cevaplar da bu açıdan oldukça net. ‘Birleşe birleşe kazanacağız’ sloganı bunun en önemli ayağı. Ya da ‘Hak hukuk adalet’ ekseni geniş halk cephelerinin bir mevzisi. Yani bu birlikteliğin bugün çok önemli bir potansiyeli açığa çıktı. Rejimin saldırılarına karşı verilen yılmayacağız, itaat etmeyeceğiz sloganı da halkın yeni bir eşiği atladığını gösteriyor.

Bu tablonun bir başka yansıması ise halkın meşruluğu. Rejimin her bir adımı gayrimeşru hatlarını daha fazla açığa çıkartırken ülkenin dört bir tarafına yayılan direnişler halkın da aynı oranda meşruiyetini artırıyor.

Öte yandan gençliğin bu dinamiklerin başında olduğu aşikâr. Farklı yapıların, siyasetlerin rejime karşı tek bir cephede birleşmesi bugünün esas noktası. Farklı sloganlar, farklı yaklaşımlar olsa da öfke bir ve ortaya koyulan irade bu rejimin yıkılması yönünde. Bu açıdan şu anki koşullarda Latin Amerika’da çokça gördüğümüz bir hal var. Cephe siyaseti, birbirine taban tabana zıt olabilecek siyasetlerin yan yana mücadele edebileceğinin örneklerini ortaya koyuyor. Bir referansın karşısında konumlanma siyaseti, halkın da bütününe nüfuz ediyor. Yani direnişe geçen kesimlerin kim olduğu ikincil bir duruma geçiyor. Yine Gezi’den örnek verecek olursak o dönem her siyaset bir dönem Taksim Dayanışmasıyla hareket etti. Ancak bugün siyasetler, bayrak ve flamalarıyla alanlara çıkıyor. Yani rejime karşı kitleler en geniş haliyle sokaklara çıkıyor. Bu durumda da sokağın dönüştürücü gücünün yansımaları olacak. Kitleler büyüyen kortejlerin tarafına kayacak, oradaki sloganlar ana hattı oluşturacak hatta örgütsüz gençlerin politik örgütsel bağları tam da bu noktalarda kuracak.

Dolayısıyla bugünün ilk idrak edilmesi gereken noktası ‘Yaşasın örgütlü mücadelemiz’ sloganı olarak karşımıza çıkıyor. Bu süre zarfında her siyaset haklılık iddiasını güçlendirecek eylemlilikler içerisinde olmalı, çoklaştırmaları ancak diğer yandan  birleşik mücadele zeminlerini de güçlendirmeliler. Son olarak uzatılan bayram tatili de aslında bu zeminlerin güçlendirilmesi için fırsata çevrilmeli. Sonuçta neden uzatıldığı herkesin malumu. Rejim eylemsellikleri soğutmaya çalışıyor. Ancak boykot nasıl tatil değilse bu süreçte örgütlenmenin yayıldığı, hukuki zeminlerin güçlendirildiği bir güç toplama evresi olarak kullanılmalı.” BİRGÜN

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz