Dünyanın birçok ülkesi, bir taş parçasından tutunuz, tarihi eser kırıntısına kadar her bir varlığını turist çekebilmek için değerlendiriyor, pazarlıyor, ilgi odağı haline getiriyor…
Doğal zenginliği Kuzey Kıbrıs’tan çok daha az olan ülkelerde bile öyle meşhurlaşan yerler var ki, insan bu yerleri gördükçe kendi ülkesindeki zenginliklerin neredeyse hiç kullanılmadığını fark ediyor!..
Deniziyle, kumsalıyla, tarihi eserleri ve yapılarıyla zenginlik fışkıran Kuzey Kıbrıs’ta biz neden bunu başaramıyoruz?
Neden bu zenginliklerimizi doğru bir strateji ile dünya markası haline getiremiyoruz?
Bana göre başlıca sebebi biz Kıbrıslı Türklerin, ülkemizin değerini bilmememizden kaynaklanıyor…
Ve hiç de öyle övündüğümüz kadar çağdaş, bilgili ve vizyoner falan değiliz!..
Yurtdışında düzenlenen fuarlara katılmak için milyonlarca TL harcıyoruz ama orada markalaşmış hiçbir şeyimizi pazarlayamıyoruz!!!
Tek bir örnekle, bizim Lefkoşa’nın göbeğindeki Dikilitaş, atıyorum Prag’ın göbeğinde olsa, bu yer için Prag öyle bir organizasyon yapardı ki, millet saat başı oradaki gösteriyi izlemek için Kıbrıs’a akın ederdi…
Mahkemelerimiz, surlariçi, bölünmüş başkentin mazisi, surlarımız ve dahası…
Mağusa da benzer durumda…
Karpaz’ı ayrı tutuyorum, oranın sadece denizi ve kumsalı doğru pazarlansa, iyi bir strateji ile bir marka haline dönüştürülse, millet İbiza kadar Karpaz’a da ilgi gösterirdi…
Geçin bu ambargo, direkt uçuş falan bahanenelerini…
Elbette bunlar zorluk ama birçok ülke önündeki zorlulukları aşmak için olduğu yerde saymadı, çabaladı, üretti, markalaştı ve kendini dünyaya kabul ettirti…
Dünyanın en az zenginliğe sahip ülkeleri bu anlamda başarı öyküsü yazarken, bu kadar zenginlik içerisinde yüzen bizlerin hiçbir başarı sağlayamaması bizlerin başarısızlığıdır…
Kalkıp da ne Rum’a, ne de Türkiye’ye suçlama yapınız!..
Biz bu toprakların değerini bilmiyoruz!..
Hak ettiği değeri bu topraklara vermiyoruz!..
Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz!..
Oysa farklı şeylerin altına imza koyma, her bir bölgemizde markalaşmış yerler yaratma ve bunları doğru pazarlama bizlerin elindedir…
Yaklaşık 13 yıl önce gittiğim Göbekli Tepe’yi hatırlıyorum…
Kocaman bir kaya, üzerinde bir çukur ve içerisinde yağmurdan kalma su birikintisi vardı!..
O kadar!..
Şimdi Urfa’ya ve Türkiye’deki diğer illere yasaklı olduğum için gidemiyorum ama sosyal medya üzeriden Göbekli Tepe’nin son halini gördükçe hayranlık duyuyorum…
Tüm dünyanın gözünde bir marka haline dönüştü…
İşte bu bir başarı öyküsüdür, varolan bir zenginliğin doğru değerlendirilmesi ve pazarlanmasıdır…
Soruyorum, Kıbrıs’ın kuzeyinde bu, benzeri ve fazlası zenginlik var mı yok mu?
Cevaba göre kendi kendimize not verebiliriz!..