Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Sekreteri Asım Akansoy HARAVGİ gazetesinden Kallis Antunas’a konuştu ve çözümsüzlüğün çözüm olamayacağının altını çizerek, adada kalıcı bir çözüm için BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayalı bir yaklaşımın gerekliliğini vurguladı ve toplumlar arası güveni artıracak adımların atılması gerektiğini belirtti.
Akansoy, toplumlar arası yakınlaşmanın ve ortak üretimin önemine dikkat çekti. Bu bağlamda çevre, enerji, eğitim gibi alanlarda işbirliğinin arttırılması gerektiğini söyledi.
Siyasi eşitliğin BM kararlarıyla güvence altına alınması gerektiğini vurgulayan Akansoy, müzakerelerin sonuç odaklı bir metodolojiyle yeniden başlaması gerektiğini ifade etti.
Kuzeydeki ekonomik sıkıntılara değinen Akansoy, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin toplumu zorladığını ifade etti.
Gazeteci Kallis Antunas’ın CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy ile gerçekleştirdiği ve HARAVGİ gazetesinde dün yayınlanan röportajın birinci bölümü:
– Kıbrıs meselesinde kritik bir kavşak noktasındayız. Tüm gelişmelere rağmen Kıbrıs meselesinin çözümünü isteyen güçler bu yönde nasıl işbirliği yapabilir?
Bilindiği üzere, Ekim ayında New York’ta gerçekleşen yemekli toplantıda, Genel Sekreter Guterres iki noktayı öne çıkarmıştı. Yeni geçiş noktalarının açılması konusunda tarafların ve genişletilmiş bir toplantının davetinin kendi tarafından yapılması. Şu andaki gelişmeler Genel Sekreterin inisiyatifinin bir sonucudur.
Son dört buçuk yılda, BM kapsamında resmi bir görüşme yapılmamış olması Sayın Tatar ve Sayın Hristodulidis arasında BM parametreleri çerçevesinde bir zeminin olmamasından kaynaklanır. Zemin kayması, Kıbrıs’ta bizi kalıcı bir çözüme taşımayacaktır. Kıbrıs’ta çözümün temel zemini, çözüm ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarıdır. Sürdürülebilir ve işlevsel bir yeni yapı ancak ve ancak bu şekilde kurgulanabilir. Bunun dışında gelişigüzel temas ve işbirliği gibi yaklaşımlarla sonuç alıcı adımlar atılamaz. Tüm temas ve işbirlikleri, yukarda bahsettiğim ana siyasi konsept çerçevesinde olması kaydıyla bir anlam kazanır. Dolayısıyla derdimizin sadece yeni geçiş noktaları açmak değil, Kıbrıs sorununun çözümü kapsamında adım atmak olması gerektiğini düşünmekteyim.
Ne yapılmalı sorusu çok önemli? Bu tarihsel süreçte gördük ki, ana problem bugüne dek varılan mutabakatlarda ve çözüm modelinde değildir. Esas boşluk, toplumlar arası yakınlaşmayı, güveni sağlayacak birlikteliklerin atılmamasındadır. Bu eksikliğin adına barış kültürü diyebiliriz. Kültür derken, ortaklıktan, birlikte üretebilmekten, birlikte yaşama deneyimlerinden ve pratikten bahsediyorum.
Bu alanda doğan boşluk, toplumları kendi ayrıştırmış, kendi yapılarında sorunlarına çare üretme noktasına itmiştir. İki ayrı yapının yarattığı hakimiyetin ardında bu yatır. Elbette bu durumun doğması için yapılan sosyal mühendislik projelerini, müdahaleleri göz ardı etmiyorum.
Şu anda yapılması gereken, ana eksenden yani temel parametrelerden asla kopmadan, toplumların ve bireylerin ihtiyaçlarını gözeten ortaklık adımlarını cesaretle atmaktır.
Örneğin basında Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios’un saçma sapan açıklamalarını okuyoruz. 21. yüzyılda bu tür zihniyetlerin varlığı da siyasi konuşmalar yapması da büyük tehlike. Kıbrıs adasının çözüm bağlamı bakımından değil sadece Kıbrıs Rum toplumunun kendi iç düzeni açısından da. Türkiye ve Yunanistan’ın, yeni bir sayfa açtığı bir dönemde, bu tür açıklamaların Kıbrıs’ı zehirlediğini görmemiz gerekir. 2500 yıl önceden verdiği örneklerle, bugünün gençlerini etkilememeli.
Her iki toplumda da ciddi lider boşluğu olduğunu görüyorum. Beğenseniz de beğenmeseniz de, dünün güçlü, esnek, kararlı, ne istediğini bilen siyasi liderleri pek yok. Bu boşluğu dolduracağız! Kuzeyde de Güneyde de dolduracağız. Bunları yaratacak olan da bizleriz. Bunu her iki toplumda çözümü hedefleyen ana akımlar yapacak. Çatışma ve gerilim değil çözüme odaklanacak adımlar atacağız. Kararlılıkla, görüşerek. Dünyada iki gün önce kavga eden siyasi taraflar, bir gün sonra masaya oturup halklarının sorununu çözmek için irade ortaya koyuyor. Bizde hala gereksiz bir savunma duygusu var. Kabuğumuzu artık kıracağız, kırmalıyız. Oturduğumuz yerden çözüm gelmez, unutmamalıyız. Türkiye’deki siyasi aktörlerle de Yunanistan’dakilerle görüşmeliyiz. 21. yüzyıl siyaset vizyonu budur. Korkusuz, cesaretli, esnek ve diyalog içinde olmalıyız.
– Birleşmiş Milletler Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun ziyaretini ve iki liderle yaptığı görüşmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
DiCarlo, 5+1 toplantısı öncesi, tarafların görüşlerini dinlemeye geldi ve dinledi. Şu aralar Kıbrıs cephesinde yeni birşeyin olmadığını görmüştür, diye düşünmekteyim. 5+1 toplantısı konusunda iyimser olacak herhangi bir somut neden yoktur. Bunu kendisinin de gördüğünü düşünüyorum. Toplantı gerçekleşmemeli demiyorum, bence gerçekleşmeli. Ancak bir beklenti içinde olmayalım. Önemli olan BM’nin devrede kalmasını sağlamaktır. Toplantı da bunun için olmalıdır.
– Kısa bir süre önce CTP’nin Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan ile diyalog başlatmasının önemli olduğunu çünkü Fidan’ın “Kıbrıs sorununda açılıma açık bir kişi” olduğunu belirttiniz. Bu görüşünüzün dayanağı nedir?
Kendisi ile yapılan görüşmelerde edindiğimiz izlenimleri paylaşmıştım. Sayın Fidan’ın çözüm konusunda dogmatik olmadığını söyleyebiliriz. Yaratıcı fikirlerle çözüm odaklı adımlar atmaya açıktır. Bu noktada diyalog her zaman önemlidir diye düşünüyorum.
– Kuzeydeki hayat pahalılığı vesilesiyle Kıbrıslı Türk sendikaların sık sık eylemler ve grevler yaptığını görüyoruz. Bu durumda alt ve orta sınıflar finansal olarak nasıl başa çıkabiliyor?
Yüksek enflasyon altında olduğumuz açıktır. Ekonomik yapıdaki istikrarsızlık buradaki yaşamı etkiliyor. Para politikamız yok, Ankara’daki Merkez Bankasının aldığı kararlara tabiiyiz. Sadece Maliye politikaları ile bir yere kadar adım atabilinir. Şu anki hükümetin varlığı ile yokluğu bir. Büyük sorunlar var. Halkın maaşları çok düşük olmasa da, alım gücü düşük. Bu nedenle ekonomi şu ara kısmen de olsa Güneye kaymış vaziyette. Bazı zamanlarda sizin ekonominizin kısmen Kuzeye kaydığı gibi. En genel anlamda, gelir dağılımı bozukluğu hat safhada. Kıbrıs Türk toplumunun üst %20’si ile geriye kalanı arasında korkunç bir uçurum var. Orta kesim süratle fakirleşiyor. Alım gücü düşüyor. Büyük bir sorunla karşı karşıyayız.