Ana Sayfa Güncel Kuzey Kıbrıs’ta Seçmen Yönelimi ve Bireyin Özgün İradesi

Kuzey Kıbrıs’ta Seçmen Yönelimi ve Bireyin Özgün İradesi

7
0

Ekonomi, Kimlik ve Partizanlık; Seçmeni Yönlendiren Dinamikler

Değerli Okurlar,
Kuzey Kıbrıs’ta seçmen davranışlarını anlamak için yalnızca sandığa yansıyan sonuçlara bakmak yeterli değildir. Bu tercihlerin ardında, toplumun kırılgan ekonomik yapısı, kimlik temelli bölünmeler ve partizan ilişkiler ağının oluşturduğu güçlü dinamikler vardır. Seçmen, çoğu zaman kendi özgün iradesiyle değil; işsizlik baskısı, kamuya bağımlılık, kimlik siyaseti üzerinden yaratılan kutuplaşma ve siyasal sadakat beklentisiyle yönlendirilmiştir.

Bu tablo, aslında bireysel tercih gibi görünenin, yapısal bağımlılıkların ve toplumsal baskıların bir ürünü olduğunu gösteriyor. İşte bu nedenle Kuzey Kıbrıs’ta siyasal yaşamı anlamak, yalnızca oy verme davranışına değil; seçmeni kuşatan ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullara bakmayı zorunlu kılar. Özgün iradenin önüne geçen bu üç temel unsurekonomi, kimlik ve partizanlık aynı zamanda çözümsüzlüğün toplumsal ve siyasal zeminde nasıl yeniden üretildiğinin de en somut göstergesidir.

Ekopolitik Boyut: İşsizlik, Kamu İstihdamı ve Ekonomik Bağımlılık

Kuzey Kıbrıs’ta seçmen davranışlarının en güçlü belirleyicisi, kırılgan ekonomik yapıdır. İşsizlik oranlarının yüksekliği, üretim sektörlerinin (tarım, hayvancılık, sanayi) giderek gerilemesi ve özel sektörün düşük kapasitesi, bireyleri kamu istihdamına bağımlı hale getirmiştir. Kamu, yalnızca işveren değil; Özel sektörün veremediği sosyal güvenceyi sağlayan tek alan olarak görülmektedir.

Bu koşullarda seçmen tercihi, özgün bir siyasal iradenin ürünü olmaktan çıkar; “kamuya girmek” veya “mevcut işini korumak” gibi yaşam güvencesi arayışına indirgenir. Kamuya girişin partizanlık üzerinden şekillendiği bir düzende, bireyin oy tercihi neredeyse bir mecburiyet haline gelir. Seçmen, “hangi parti bana iş, maaş, izin veya kredi imkanı sağlar” sorusunun cevabıyla yönlendirilir.

Böylece siyaset, toplumsal faydayı önceleyen bir alan olmaktan çıkarak; ekonomik bağımlılığın pazarlık edildiği bir ilişki biçimine dönüşmüştür. Ekonomik kırılganlık, seçmeni kısa vadeli çıkarlar peşinde koşmaya iterken; uzun vadeli vizyon, üretim temelli kalkınma veya kolektif fayda gibi kavramlar geri planda kaldıgı siyasal tarihimizin süreçlerinde en etkin olarak kullanılan bir araç aldugu görülmektedir. Bu tablo, bireyin özgün iradesini bastıran ve statükonun yeniden üretimini kolaylaştıran en önemli yapısal mekanizmadır.

Kimlik Siyaseti ve Kutuplaşma

Kuzey Kıbrıs’ta seçmen davranışlarını şekillendiren bir diğer güçlü dinamik, kimlik siyasetidir. 1974 sonrası oluşan toplumsal ve siyasal yapı, seçmeni sürekli olarak “biz” ve “öteki” ayrımı üzerinden konumlandırmıştır. Çözüm ve çözümsüzlük ekseni, zamanla yalnızca siyasal bir tercih değil; aynı zamanda kimliklerin çatıştığı bir zemin haline gelmiştir.

Bu durum, seçmen davranışlarını özgün iradeden uzaklaştırarak kutuplaşmaya mahküm etmiştir. Siyasal partiler, kimlik temelli ayrışmayı derinleştirerek seçmeni “ya bizdensin ya da ötekilerden” ikilemine sıkıştırmıştır. Böylece ekonomik, sosyal ya da demokratik talepler geri planda kalmış; seçimler, bir kimlik referandumu görünümü kazanmıştır.

Kimlik siyaseti, bireyin özgün tercihini baskı altına alan en güçlü araçlardan biridir. Seçmen, kendi çıkarları veya ülkenin geleceği için değil; ait olduğu kimliğe sadakat göstermek zorundaymış gibi oy kullanmıştır. Bu psikoloji, bireysel iradeyi sınırlamış, kutuplaşmayı kalıcı hale getirmiş ve statükonun yeniden üretimine hizmet etmiştir.

Bugün gelinen noktada, kimlik siyaseti hala seçmen yönelimlerinin en belirgin belirleyicisidir. Bu kıskaç kırılmadıkça, bireyin özgün iradesinin toplumsal düzlemde güçlenmesi mümkün görünmemektedir.

Partizanlık ve Siyasal Sadakatin Toplumsal Maliyeti

Kuzey Kıbrıs’ta siyasal yaşamın en belirgin özelliklerinden biri, partizanlık kültürünün kurumsallaşmış olmasıdır. Kamu kaynakları, işe alımlar, terfiler, izinler ve hatta gündelik yaşamı kolaylaştıran birçok unsur, siyasal sadakatin karşılığı olarak dağıtılmıştır. Bu durum, seçmenin özgün iradesini neredeyse tamamen siyasal aidiyete bağlamıştır.

Partizanlık, yalnızca bireyin geleceğini değil; toplumun bütününü etkileyen yapısal bir maliyet doğurmuştur. Liyakat yerine sadakat, üretim yerine tüketim, adalet yerine ayrıcalık hâkim olmuştur. Kamu kurumları şeffaflığını yitirirken, toplumsal güven de ciddi biçimde aşınmıştır. Seçmen, partisine bağlı kalmak zorunda bırakılmış; bu bağlılık da demokrasinin doğal işleyişini zedelemiştir.

Siyasal sadakatin bu kadar öne çıkarılması, toplumun kolektif çıkarlarını geriye itmiş; bireysel kazanımlar uğruna ortak geleceğin feda edilmesine yol açmıştır. Seçmenin özgün iradesi, bir tercihten çok bir zorunluluk ilişkisine dönüşmüş; statükonun yeniden üretilmesinin en sağlam zemini haline gelmiştir.

Bu tablo, aslında çözümsüzlüğün toplumsal düzeydeki en ağır maliyetini de göstermektedir. Özgür yurttaş yerine bağımlı seçmen yaratmak. Demokrasi kültürünün gelişmesi ise ancak bu kısır döngünün kırılmasıyla mümkün olacaktır.

Bağımlılıklardan Özgün İradeye

Kuzey Kıbrıs’ta seçmen davranışlarını belirleyen üç temel dinamik ekonomik bağımlılık, kimlik siyaseti ve partizanlıkbireyin özgün iradesini bastıran en güçlü yapılar olarak karşımızda durmaktadır. İşsizlik ve kamuya bağımlılık, seçmeni güvencenin peşinde oy vermeye zorlamış; kimlik siyaseti, tercihleri aidiyet ve korku üzerinden şekillendirmiş; partizanlık ise siyasal sadakati, toplumsal sadakatin önüne geçirmiştir.

Bu tablo, demokrasinin gelişimini engelleyen, bireyin siyasal özgürlüğünü daraltan ve statükonun yeniden üretilmesini kolaylaştıran bir yapıya işaret etmektedir.

Aynı siyasal tercihler tekrarlandıkça, farklı bir gelecek beklentisi boşa çıkmaktadır. Farklı bir sonuç için farklı tercihler yapmak zorunluluktur.

Seçmenin özgün iradesi, ancak ekonomik bağımlılık zincirlerinin kırılması, kimlik siyasetinin gölgesinden çıkılması ve partizanlığın yerine liyakatın hakim olmasıyla güçlenebilir. Bu dönüşüm yalnızca bireysel bir tercih değil; toplumsal özgüvenin yeniden inşasıdır. Kuzey Kıbrıs’ın demokratik geleceği, seçmenin kendi özgün iradesini bu bağımlılıkların ötesinde kurabilmesine bağlıdır.                                                                                                                                              Sonuç olarak, tüm bu analiz ve saptamalar bize göstermektedir ki yeni bir başlangıcın zamanı gelmiştir. Kıbrıs’ın kuzeyinde çözümcü liderlik, ilkesel ve toplumsal dönüşümün rüzgarını Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle halkın önüne taşıyacak güçtedir. Özgür iradenin sandığa yansıması için kapsayıcı, toplumu birlik içinde tutan ve alınan kararların kazanımlarını adil ve şeffaf bir liderlik anlayışı somut bir şekilde ortadadır. Demokratik yapının, Kıbrıs Türk halkını çağdaş normlara ulaştırabilmek için tercih yapma vakti gelmiştir. Değişim artık çok yakındır; bu demokratikleşme ve bireyin özgürleşme eşiğinin aşılması yeni bir başlangıç olacak ve halkımıza umut, güven ve gelecek için güçlü bir zemin sunacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz