En kırıcı şey”o da yazmasaydı” demeleriydi…
Zorbaların bize yaptıklarından daha ağır gelirdi bu bana…
Sanki suçlu bizdik ve sanki bizi bombalayanlar, kurşunlayanlar, hapse atanlar ve taşlayanlar haklıydı!
Yani yazmasak onlar da bunu yapmazlardı…
Sevgili bir dostumun bir gün yaptığı talihsiz bir yorumu hatırlatır bana hep bu…
Şöyle demişti:
-Herkes iki avukatı TMT öldürdü diyor. Ama niçin öldürdü diye soran yok!
Gerçi kendisi öldürülmelerinden yana değildi, ama TMT’nin de bunda bir haklılık payı olduğunu söylemeye çalışıyordu…
Ayhan Hikmet ile Ahmet Gürkan’ın yaptıklarını yanlış ve toplum için zararlı buluyordu…
Bu sözlerine katılmam asla mümkün değildi.
Ve onun böyle düşünmesine de çok şaşırmıştım…
Bana göre onlar en zor zamanda konuşmuşlar, topluma gerçeği söylemişler ve bunun bedelini hayatlarıyla ödemişlerdi…
Zor zamanda konuşmak herkesin harcı değil…
Ölümü göze alacaksın…
Gazetecilik birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmak değil mi?
Onlar da bunu yaptı işte…
Bundan dolayı gerçek birer yurtsever ve basın kahramanıdırlar…
Ben gazeteyi çıkarırken onları örnek aldım…
Ama işte, bu toplumda yanımızda durması gerekenler bile karşımıza çıktı…
Bombalandık…
-Onlar da yazmasaydı, dediler…
Kurşunlandık…
-Onlar da yazmasaydı, dediler…
Hapse atıldık…
-Onlar da yazmasaydı, dediler…
Taşlandık…
-Onlar da yazmasaydı, dediler…
Ne yapalım o halde?
İçelim!
Madem ki herkesin bilip de söyleyemediği bir gerçeği söylemek kabahat, o halde yapacak bir şey yok!
Kral çıplaksa da giyinik diyeceksin…
Çıplak olduğunu asla söylemeyeceksin…
“Aman ne güzel elbise, çok yakışmış” diyeceksin…
Bu adanın ortasına çizdikleri çizgi gibi, bize de bir çerçeve çizmişler…
Oyun oynuyoruz…
Bu çerçevenin dışına çıkan yanar…
Oyundan atılır…
Biz çıktık ve yandık…
Onlar “kurtarıcı” dediler, biz “işgalci” dedik…
Onlar topraklarımızı zaptettiler, biz “bu memleket bizim” dedik…
Onlar marş söylediler, biz şiir söyledik…
Onlar meclis dediler, biz kukla dedik…
Sonunda,
-Onlar da demeseydi, onlar da yazmasaydı, dediler…
Yani biz bombalanmayı da, kurşunlanmayı da, hapse atılmayı da, taşlanmayı da, hepsini de hakettik!
Kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri nasıl söylersin sen?
Kahraman olmak istiyor!
Ajandır belki, ajan olmasa öldürürlerdi!
Niçin öldürmediler?
Türkiye’nin en büyük mizah ustası Aziz Nesin’e de aynı şeyi söylediler…
-O da yazmasaydı, dediler…
O halde Nazım Hikmet de yanılmış demek…
“Ban yanmasam, sen yanmasan, o yanmasa, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diye soruyor…
Sevgili Nazım, yananlar için, “o da söylemese ve yanmasa” diyorlarsa, ne yapmalı?
Bu meyhanede oturup içelim mi?
Bak ne güzel, diğerleri söylemiyor ve yanmıyor…
Bombalanmıyor ve kurşunlanmıyor…
Ne güzel…
Böylelikle memlekette herşey güllük gülistanlık…
Zorbalık yok…
Demokrasi var…
Özgürlük var…
Hukuk var…
Basın özgürlüğü var!
Rejimin çizdiği çerçevenin dışına çıkmayınca mesele yok!
Kimsenin burnu kanamaz…
Kimse hapse atılmaz…
Kimse taşlanmaz!
Çerçevenin dışına çıkmayınca demokrasi yara almaz…
***
Ne diye yazdım bunları bugün…
Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir’i bir yazısından dolayı on yıl ağır hapislik talebiyle yargılıyorlar…
Kimse kendine karşı saymasın bu davayı…
Bu dava yalnız o çerçeveyi delenler için…
Rejime biat etmeyi reddedenler için…
Biatçıysanız merak etmeyin, size dokunmazlar…
Umarım yine birileri çıkıp da,
-O da yazmasaydı, demez…
Şener LEVENT
Kasım 25/ 2024
Avrupa