Ana Sayfa Güncel Göç, eğitim ve siyasetin yarattığı arafta kalma hali

Göç, eğitim ve siyasetin yarattığı arafta kalma hali

7
0

Kıbrıs Türk toplumu, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından başlayan sosyo-kültürel dönüşümün etkisiyle, derin bir kimlik krizi yaşıyor. Toplum, tarihsel olarak kök salmış seküler yaşam öğretisi ile göç yolu belirginleşen inançsal öncelikler arasında giderek belirginleşen bir “arafta kalma” durumu yaşıyor.

Bu durumun temelinde, Türkiye’den göçün demografik etkileri, ekonomik zorluklar ve eğitim politikalarındaki savrulmalar yatıyor. Bu “arafta kalma” hali, sadece bireysel bir kimlik bunalımını değil, toplumsal kutuplaşmayı, siyasi istikrarsızlığı ve geleceğe dair belirsizlikleri de beraberinde getiriyor. Yarım asırlık bu süreç, Kıbrıs Türk toplumunu, kendi özgün kimliği ve değerleriyle yüzleşmeye zorluyor.

  1. Göçün Etkisiyle Değişen Toplumsal Doku: Öz Kültür ve Yeni İnançsal Eğilimler Arasında Gerilim

1974 sonrası başlayan göç dalgası, Kıbrıs Türk toplumunun demografik yapısını, sosyal ve kültürel dokusunu kökten değiştirdi. Kıbrıs Türk toplumunun tarihsel olarak benimsediği seküler yaşam tarzı, göçmenlerle birlikte artan muhafazakâr eğilimler ve farklı inanç pratikleriyle karşı karşıya geldi. Bu durum, toplumun geleneksel ve seküler kesimleri arasında, zamanla derinleşen bir uçurum yarattı. Eğitim sisteminde laik anlayıştan uzaklaşılarak din ağırlıklı bir eğitime yönelinmesi, bu kutuplaşmayı ve “arafta kalma” hissini daha da körükledi. Kıbrıs Türk toplumunun öz kültürü, bu yeni demografik ve kültürel gerçeklikle başa çıkmakta zorlandı.

Göç sürecinin ilk evresi olan 1974-1975 dönemi, derin travmalara rağmen toplumsal dayanışmayı öne çıkarmıştı. Ancak sonraki yıllarda, sosyal entegrasyonun güçlükleri, “yerli” ve “göçmen” olarak tanımlanan kesimler arasındaki farklı sosyo-ekonomik koşullar, kültürel uyum sorunları ve siyasi temsil eşitsizlikleri, toplum içinde gerilimleri artırarak “arafta kalma” durumunu pekiştirdi. Kıbrıs Türk halkı, bu süreçte kendi içinde farklılaşan ve zaman zaman çatışan kimliklerle yüzleşmek zorunda kaldı.

  1. Genç Neslin Arayışı:

Seküler Değerler ve Siyasi Temsilsizlik Arasında Sıkışmışlık.

Gençler arasında seküler değerler ve küresel eğilimler yükselirken, siyasi temsil alanlarının sınırlı kalması, demokratik katılımı engelliyor ve toplumsal huzursuzluğu artırıyor. Farklı kuşakların taleplerinin siyasette yeterince karşılık bulamaması, siyasi istikrarsızlık riskini de beraberinde getiriyor. Gençlerin eğitim düzeyinin yükselmesi, küresel değerlerle daha fazla temas kurmaları ve sosyal medya aracılığıyla daha örgütlü hale gelmeleri, onların taleplerini daha güçlü dile getirmelerine yol açıyor. Ancak siyasi mekanizmanın bu taleplere yeterince cevap verememesi, gençlerin “arafta kalma” hissini daha da yoğunlaştırıyor. Kıbrıs Türk gençliği, kendi kimliğini ve geleceğini tanımlama konusunda, toplumun genelindeki belirsizliklerden daha fazla etkileniyor.

Genç nüfusun artan işsizlik oranları ve azalan ekonomik bağımsızlığı, onları siyasi ve sosyal alanlarda daha fazla seslerini duyurmaya itiyor. Bu durum, genç nesil arasında daha radikal taleplerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir.

  1. AB ile İlişkiler ve Kimlik Paradoksu:

Avrupa’ya Açılım, İçerde Kapanma mı?

Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin gelişmesi, toplumda demokrasi, insan hakları ve çeşitlilik gibi değerlerin önemini artırırken, bazı kesimlerde kültürel kimlik kaybı endişelerini tetikliyor. AB normları, seküler değerler ve farklı yaşam tarzları arasındaki gerilim, Kıbrıs Türk toplumunun “arafta kalma” durumunu daha da derinleştiriyor. Toplumun önemli bir kısmı AB ile yakınlaşmayı bir fırsat olarak görürken, muhafazakâr milliyetçi kesim AB standartlarının yerel kültür, gelenekler ve inanç sistemlerine tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Bu durum, Kıbrıs Türk kimliğinin AB süreciyle nasıl bir dönüşüm geçireceği sorusunu gündeme getiriyor.

AB’nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerinin benimsenmesi gerektiğini savunan gençler ile geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı kesimler arasında oluşan ayrım, toplumsal diyalog ve uzlaşmanın önündeki en büyük engellerden biri olarak görülüyor. Bu durum, toplumdaki kutuplaşmayı ve siyasi tartışmaları daha da alevlendiriyor.

  1. Yarım Asrın Sonunda Kıbrıs Türk Halkına Dönüşümün Sonuçları:
  • Kimlik Gerilimleri: Kıbrıs Türk toplumu, öz kültürü, seküler yaşam öğretisi ve göç yoluyla gelen inançsal eğilimler arasında giderek derinleşen bir kimlik gerilimi yaşıyor. Bu gerilim, bireysel ve toplumsal düzeyde belirsizliklere, uyumsuzluklara ve kutuplaşmaya yol açıyor.
  • Toplumsal Kutuplaşma: “Yerli” ve “göçmen”, seküler ve muhafazakâr, AB yanlısı ve karşıtı gibi farklı kimlikler ve aidiyetler arasındaki ayrışma, toplumsal bütünlüğü zedeliyor. Bu kutuplaşma, siyasi istikrarsızlığı ve toplumsal huzursuzluğu tetikliyor.
  • Siyasi Temsilde Eşitsizlik: Farklı toplumsal kesimlerin, özellikle de gençlerin ve seküler kesimin, siyasi karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilememesi, demokratik katılımı zayıflatıyor ve toplumsal tepkileri artırıyor.
  • Ekonomik Belirsizlikler: Ekonomik sorunlar, sosyal adaletsizlikler ve işsizlik, toplumun geleceğe dair kaygılarını artırıyor ve “arafta kalma” hissini derinleştiriyor.
  • Kültürel Yozlaşma Riski: Kıbrıs Türk toplumunun özgün kültürel değerlerinin, yeni etkileşimler ve siyasi tercihler sonucunda aşınması veya dönüşüme uğraması riski bulunuyor.
  • Gelecek Kaygısı: Toplumun genelinde, geleceğe dair belirsizlik ve kaygı hakim. Bu kaygı, özellikle gençler arasında daha yoğun hissediliyor.
  1. “Arafta Kalmak”:

Bireysel ve Toplumsal Yansımaları.

  • Kıbrıs Türk toplumu, seküler ve çağdaş yaşam ilkelerinden ödün vererek, hayatı kolaylaştırma yanılgısına düşmemeli. Farklılıkları bir zenginlik olarak görmek yerine, “arafta kalmak”, kolektif kimliğin, toplumsal ilerlemenin ve birlikte yaşama kültürünün önündeki en büyük engeldir. Kıbrıs Türk halkının özgün kültürel dokusuna ve demokrasi anlayışına zarar veren bu durumdan kurtulmak için, seküler değerlere, bilime, sanata, eleştirel düşünceye ve farklılıklara saygıya dayalı bir yaklaşım benimsenmelidir. Geleneksel değerler, bu ilerlemenin önünde bir engel değil, onu zenginleştiren ve çeşitlendiren bir unsur olarak görülmelidir. “Arafta kalmak”, bir kimlik bunalımından öte, toplumsal bir eylemsizlik ve yön kaybı anlamına gelmektedir.
  • Sosyal devlet anlayışı ve laiklik ilkeleri, Kıbrıs Türk toplumunun geleceğini şekillendirmede kritik bir öneme sahiptir, ancak bu iki kavram arasında potansiyel gerilimler de bulunmaktadır. Sosyal devlet, toplumun refahını ve eşitliğini sağlamak için devletin aktif rolünü vurgularken, laiklik, devletin din ve inanç konularında tarafsız kalmasını ve tüm inançlara eşit mesafede durmasını gerektirir. Kıbrıs Türk toplumunda, sosyal devletin öz kültür ve geleneklere uygun olarak şekillendirilmesi isteği, laiklik ilkesiyle çelişebilir. Özellikle, dini değerlerin sosyal politikalarda belirleyici olması veya belirli inanç gruplarına ayrıcalık tanınması gibi durumlar, laik devlet ilkesini zedeleyebilir. Anayasal haklar ve devletin rolü, hem sosyal adaleti hem de laikliği koruyacak şekilde dikkatlice dengelenmelidir. Bu dengeyi sağlamak, farklı toplumsal kesimler arasında uzlaşmayı ve diyalogu gerektirir. Aksi takdirde, sosyal devletin belirli inanç gruplarının çıkarlarını koruma aracı olarak kullanılması veya laikliğin bireysel özgürlükleri kısıtlayan bir araca dönüşmesi gibi riskler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, Kıbrıs Türk toplumunun özgün koşulları dikkate alınarak, laiklik ve sosyal devlet ilkeleri arasında hassas bir denge kurulmalıdır.
  1. 2025’e Doğru Artan Riskler ve Beklentiler:

Araftan” Çıkış Mümkün mü?

2025 yılına doğru, Kıbrıs Türk toplumunun karşı karşıya olduğu risklerin başında ekonomik belirsizlikler, genç neslin siyasi dışlanmışlığı ve AB ile ilişkilerdeki belirsizlikler geliyor. Ekonomik sıkıntıların derinleşmesi, sosyal adaletsizlikleri ve toplumdaki farklı kesimler arasındaki eşitsizlikleri daha da artırabilir. Gençlerin siyasetten dışlanmaya devam etmesi, toplumsal kopuşları hızlandırabilir ve marjinalleşme riskini artırabilir. AB ilişkilerinde yaşanacak belirsizlikler ise, toplumun “arafta kalma” halini daha da pekiştirebilir.

Bu risklerin aşılması ve “araftan” çıkış için ekonomik çeşitliliğin sağlanması, demokratik katılımın güçlendirilmesi, seküler-geleneksel değerler ve farklı yaşam tarzları arasında toplumsal uzlaşmanın sağlanması gerekiyor. Kapsayıcı politikalar, eşit fırsatlar, sosyal adalet ve farklılıklara saygı, toplumun tüm kesimlerinin geleceğe güvenle bakabilmesi için hayati önem taşıyor.

  1. Çözüm İçin Toplumsal Diyalog ve Kapsayıcı Siyaset:

Araftan’ Çıkışın Anahtarı

Kıbrıs Türk toplumunun ve siyasetinin  “arafta kalma” durumundan kurtulabilmesi için toplumsal diyaloğun güçlendirilmesi, eğitim politikalarında çoğulcu yaklaşımların benimsenmesi, gençlerin siyasette daha aktif rol almalarının önünün açılması ve tüm toplumsal kesimlerin sesinin duyulabileceği platformların oluşturulması şart.

Siyasi liderlerin ve sivil toplum kuruluşlarının kapsayıcı, ayrımcılık karşıtı, eşitlikçi ve herkesin hak ve özgürlüklerini gözeten politikalar geliştirmesi, farklı toplumsal kesimlerin bir arada yaşamasını kolaylaştırabilir. Çeşitliliği bir zenginlik olarak gören, hoşgörüyü temel alan ve herkes için adil bir gelecek inşa etmeyi hedefleyen bir yaklaşım benimsenmelidir.

Kıbrıs Türk toplumu, kendi kaderini tayin etme hakkını ancak aydınlanma, demokrasi, özgürlük ve insan haklarına saygı ilkelerine sımsıkı sarılarak koruyabilir.

Sonuç Olarak Yarım Asrın Ardından Yeniden Tanımlanan Kıbrıs Türk toplumu, yarım asırlık bir dönüşüm sürecinin ardından, kendi kimliğini yeniden tanımlama ve geleceğini şekillendirme mücadelesi veriyor. “Arafta kalma” hali, bu mücadelenin en belirgin sembolü. Toplumun önündeki zorlukların aşılması, siyaset kurumlarının ve toplumsal aktörlerin kapsayıcı, demokratik, uzlaşmacı ve herkesin hak ve özgürlüklerini gözeten adımlarıyla mümkün olacaktır. Aksi halde, “arafta kalma” hali, daha büyük toplumsal sorunlara ve çözümsüzlüklere yol açabilir. Kıbrıs Türk toplumu, geçmişinden dersler çıkararak, bugünün gerçekleriyle yüzleşerek ve geleceğe dair ortak bir vizyon oluşturarak bu zorlu süreçten başarıyla çıkabilir. MAHMUT KANBER HAVADİS

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz