Bu adanın yarısında oynanan oyunları bitirmek her şeye rağmen senin elindedir, Kıbrıs’lı. Diyorlar ki çıkarları için hep boyun eğen bu tolum mu ayağa kalkacakmış? Tamam tüm toplumu ayni kefeye koyarsanız bu düşünce doğru olabilir. Peki ama bu toplum içinde savaşmaya, mücadele vermeye hazır birkaçyüz kişi yok mu?
Yavaş yavaş uyuyan uyanmaya başarsa ne olacak? Rejimden ziyade muhalefetin paçaları tutuşmaya başlayıp çıkıp her zaman yaptığını yine yapacak. Belki daha ileri gidip tehdit ederek mahalle baskısı oluşturacak. 50 yıldır örgütlenişseniz korkunuz bedendir? Siz hemen çözülür müsünüz? Elbette çözülmesi uzun sürecektir…
Her toplumda çürümüşlük, kokuşmuşluk var. Çünkü ada yarısında kurulan sistemsizlik sistem olmuş ve her yanı ile kokuşmuş. Bizler bu kokuşmuşluğu yok etmek için bir araya gelmemiz gerekiyor ki toplumun içinde bu birlikteliği bekleyenler umutlanıp mücadeleye katılması sağlansın.
İşgal koşulları altında BİREYSEL OLARAK mücadeleye ve direnmeye devam ededenler de vardır. Bugün için lokal ölçülerde kalan direnişleri birleştirmek ve genişletmek için çalışmalıyız. Rejim kendi gündemi doğrultusunda yeni adımlar atmaya devam ediyor.
Ne yazık ki karşısında etkili bir güç yok. Parça parka direnişlerin alternatif bir güç yaratmasının önü henüz açılamamış durumda. Tarihimizin en büyük ekonomik felaketlerinden birini yaşıyoruz. Kara, kapkara günlerden geçiyoruz. Bir yanda bu denli zifiri karanlığı yaşıyorken, diğer yanda dayanışma değerlerimiz bizden uzaklaşıyor.
Hem bireyler hem de kamu kurumları olarak büyük bir çöküntü içine sokuldu. Bu hallerimizin biraz olsun düzeltilmesi adına kimse katkıda bulunmak için bir şeyler yapmıyor. Öncelikle yaşadığımız ekonomik ve kültürel felaketin çözümsüzlüğünün altında yatan ve öne çıkan temel sebepler arasındadır.
Toplumsal olarak kayıtsızlık, ihmalkarlık, dürüstçe bir hesap verebilirliğin olmaması, ben merkezcilik bilincinin bir hastalık halinde yaygın olması. Tarih bunun tekerrürleriyle dolu. O halde hangi tutum ve değerlere sarılmalı? Ortada bir sorun varsa ki ağır bir şekilde sonuçlarını yaşıyoruz ki var, bu konuda her birimiz sorumluyuz.
Öncelikle bunu kabul edelim. yaşadığımız bu ekonomik felaketle ilgili de peşine düşülmesi gereken sorular ve bunlara yönelik kısa, orta ve uzun vadeli çözüm ve stratejiler değerlendirilmeli şüphesiz. Bununla birlikte çözümler üzerine yoğunlaşmak zorundayız. Mevcut enerjimizi bu konulara harcayıp çaresi olmayan bu duruma bir çözüm olmayacaktır.
En çarpıcı gerçekliğimiz ise bu anlayışlarla insanların çektikleri bir yana dursun ülkedeki tüm canlılar, doğa için bile yıkım olan bir bilinçli yoksullaşma, yoksunlaşmadan kurtulabilmenin başkaca bir çıkış yolunun görülememesi. Ne acı değil mi?
Sözün özü, elbet bu da geçer ancak biz bu karanlık günlerden almamız gereken dersleri öğrenerek ve biz bilinciyle aydınlığı hak ederek çıkabiliriz. “Karanlığa söylenmek değil, birer mum yakmak” zamanı.